İnsan tuhaf, ne hoyrat, ne şaheser ve nasıl ilkel hayret
Berkay Tuncay ile sohbet
border_less
3 dakika okuma süresinde
'İnsan tuhaf, ne hoyrat, ne şaheser ve nasıl ilkel hayret' başlıklı sergin açıldı, hemen akabinde salgın sebebiyle sergi dijital mekanlara taşındı. Tam da bu noktada internet kültürü üzerine çalışan bir sanatçı olarak serginin şu an mekansız olması, sanal formatlarla gezilebiliyor olması sana nasıl hissettiriyor? Hem sergi sürecini hemde serginin mecburi sanal mekanını konuşalım.
'İnsan tuhaf, ne hoyrat, ne şaheser ve nasıl ilkel hayret' 3 yıllık bir zamana yayılan çeşitli düşünsel ve üretimsel aktivitelerin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Sergi, internet kültürünü çeşitli tarihsel bağlantılar ve benzerlikler üzerinden okuyor, her gün bilgisayar ve telefon ekranlarının karşısında geçirdiğimiz zamanda maruz kaldığımız imge ve metinlere bakıyor. Sergiyi öncelikli olarak galeri mekanı için tasarlamış, üretimlerimi buna göre planlamıştım fakat bu beklenmedik salgın süreci başladığında hızlı bir refleksle internet ortamına taşındı. Tabii ki serginin açıldığı gün kapanması garip bir duygu, sanırım sonrasındaki ilk haftada ben de bu duyguyu anlamaya, tanımlamaya çalıştım. Ama bu süreçte sağlıklı kalma fikri her şeyin önüne geçti, duruma adapte oldum. Serginin internet ortamına taşınmış olmasının bu deneyimi nasıl değiştirdiğini düşünmeye fırsatım oldu. Erişebilirlik yönünden İstanbul dışında yaşayan ya da galeri ziyarete kapalı olduğu için sergiye gelemeyecek izleyiciye kolaylıklar sağladığını ve fikirlerin yayılmasına yardımcı olduğunu düşünüyorum. Diğer yandan sergi mekanına özgü olarak kurguladığım bazı kavram-malzeme ilişkilerinin ekrandan kavranabilmesin o kadar da kolay olmadığını anladım. Bu serginin, sanal ortamda iyi işlemesinin sebebi internetin kendisiyle ilişkili, hatta direkt internet hakkında olması. Bu açıdan baktığımızda belki 'evine geri döndü' de diyebiliriz :)
Şu sıralar tüm kültür-sanat kurumları dijital formatlarda içerik üretiyorlar, bu durumdan yararlanabiliyor musun veya rahatsız olduğun oluyor mu? Güncel durum sebebiyle bir iletişim kirliliği olduğunu düşünüyor musun?
Evet, kültür-sanat kurumlarının dijital ortamdaki aktifliğini ben de takip ediyorum. Hepsine zaman ayırmak günlük akış içerisinde tabii ki çok mümkün değil. Fakat bunu, hep birlikte oluşturduğumuz diyaloğu kopartmamanın, hem üretmeye hem de düşünmeye devam etme isteğimizin bir yansıması olarak görüyorum ve kaçınılmaz buluyorum. İlk olarak kurumların içerikleri erişilebilir hale getirmesi gerekiyor, daha sonra isteyenin katılma, istemeyenin de katılmama hakkını kullanması. Ben son süreçte katılımcı olarak yer aldığım etkinliklerde konuyla ilgili olarak izleyicilerden olumlu geri dönüşler aldım. Bu açıdan şu ana kadar işlediğini düşünüyorum.
Bu süreç kimine iyi geliyor, kimi için can sıkıcı bir hal alıyor. Evde kaldığın bu dönemi nasıl değerlendiriyorsun?
İyi geldiği de oluyor, çok sıkıcılaştığı da :) Bu dönemde hem evde, hem de mecburen dışarıda olduğunda hissedilen gerilim yüksek. Hep bir koruma, korunma ve sakınma hali var. Sakin kalmaya ve odaklanıp çalışmaya çalışıyorum diyebilirim. Hepimiz, yapmayı en iyi bildiğimiz şeyleri -şu anda sahip olduğumuz imkanlar dahilinde- yapmaya devam ediyoruz ve kendi rutinlerimizi yaratıyoruz. Adapte oluyoruz. Hayat absürt, daha bir ay önceye kadar marketten aldığımız kaşarı duşun altında sabunlu suyla yıkayacağımızı kim aklına getirirdi? Bu süreç, pompalandığı gibi kişisel gelişim için bir fırsat olmaktan ziyade daha minimal yaşamakla ilgili bir çok şey öğretiyor gibi geliyor bana.
Sözlerini Sezen Aksu'nun yazdığı, Hande Yenerin seslendirdiği bir şarkıyı referans alıyorsun sergi başlığın için. Sanat ortamında veya alanı daha da daraltarak plastik sanatlar camiasında müzik üzerinden bir yargı olduğunu düşünüyor musun?
Böyle bir yargı varsa da, kırılması gerekiyor. Sezen Aksu'nun Kibir'inin sözlerinin zamansız olduğunu düşünüyorum, Hande Yener'in yorumunun da. Sergideki bir çok iş döngüsel zaman ya da birbirinden uzak zaman dilimleri arasında kurulan ilişkiyle ilgili. Alt ve üst kültürün kesişim alanları üzerine çalışmayı seviyorum. Diğer taraftan da, "insanın hoyratlığı, şaheserliği ve ilkelliği"... Bu sözleri ilk duyduğum andan itibaren zihnimde yer etmişti, kültürlerarası bağlantılar kurabilmek adına bu başlığın önemli olduğunu düşündüm.