06.jpeg

Kiraz Ağacı, Nane Likörü ve Yok’tan Kırlangıç Sokağa Uzanan Bir Hafıza

Galeri Nev, fotoğraf: Ertan İyiaksu, Galeri Nev’in izniyle. Soldan sağa: Deniz Artun, Rana Kuseyri, Duygu Kosovaeri. Galeri Nev’in izniyle.

 

Kiraz Ağacı, Nane Likörü ve Yok’tan Kırlangıç Sokağa Uzanan Bir Hafıza


Deniz Artun ile sohbet

border_less / Huo Rf

7 dakika okuma süresinde, metnin Türkçesi için aşağı kaydırın

*scroll down for text in English

40 yıl geriye baktığında bu süreçte neyi unuttuğunu anımsadın?

Tam bugün! kırk yılı ve kutlamak için İstanbul’da açtığımız serginin başından Ankara’daki serginin kapanışına kırk günü (kırk geceyi) geride bıraktık. Bu süreçte en çok çocuk olduğumu unuttuğumu hatırladım. Galeri’nin içinde bir zamanlar oyun oynamadığımı, bahçeyi, kiraz ağacını, nane likörünü, yan apartmandaki kelebek avlayan çocuğu, depoyu, kokuyu, babamın masasında bir Yüksel Arslan kartpostalını, hayal meyal bir köpeği, ismi “Yok”tu galiba…. Ve müthiş bir hayranlık/merak duyduğum sanatçıların, mesela Tiraje Dikmen’in, Behçet Safa’nın, Alev Ebüzziya’nın nezdinde çocuk olmayı, çocukça olmayı unutmuşum. Sanki hiç olmamış~ım.

40 yıllık bir arşive dalmak nasıl bir deneyim oldu gün sonunda? Bu süreç seni nasıl etkiledi?

Kurumsal kimliğimiz ile kişisel varlığımı fazlasıyla birbirine karışmış, bazı noktalarda düğümlenmiş vaziyette buldum! Önümüzdeki on yılı, bunun olumlu mu olumsuz mu olduğunu anlamak için kullanacağım sanıyorum:) Fakat bu karmaşayı bir kenara bırakırsak, arşivin beni hâlâ/daima şaşırtacak kadar derin olduğunu (yeniden) fark ettim; sonsuz zenginlikte bir hazine! Ve bunun olumsuz olmadığını biliyorum. Bu sonsuzluktan korktuğum, derinliğin bana düzensizlik gibi geldiği zamanlar oldu elbette, fakat kırkıncı yıl hazırlıkları sırasında iyiden iyiye anladım, burada kırk yılda bir karşıma çıkan akıl almaz mücevherler var; şimdi kaybedip kırk yıl sonra onlara yeniden rastlamak için can atıyorum!

Türkiye gibi dinamik bir coğrafyada, böylesine iddialı bir süre boyunca galeriyi ayakta tutmak büyük bir başarı. Kültür ve sanat alanında formüllere pek inanmasam da, sana bu başarıyı sürdüren motivasyonunuzu sormak istiyorum. Bu kadar uzun süre nasıl devam ettiniz?

Sanıyorum benim motivasyonum, özellikle son on yılda, daha doğrusu Kırlangıç Sokak’a taşındıktan sonra, galeriyi daima küçültmeye /azaltmaya gayret etmek oldu. Böylece bir aile işletmesi ölçeğinde ve samimiyetinde kalabilmeyi deniyorum. Arkadaşlarımızla çalışmak, çalıştığımız kişilerle arkadaş olmak, kendi içimizde muhtelif akrabalık bağları kurmayı öğrenmek, burada “evde” olabilmek… yalnızca benim değil, herkesin burada kendini evde hissetmesi. Böylece hem olabildiğince Türkiye’de / Türkiyeli olmak, hem de galiba Türkiye’den, daha doğrusu senin “dinamik” olarak ifade ettiğin, bana korku veren her şeyden sakınabileceğimiz, uzak bir mağarada dinlemek... En azından fırtına dininceye kadar. 

İstanbul’daki Ark Kültür’de açtığınız sergi “Hafızanın Başlangıcı” adını taşıyor ve serginin odağında kuşlar var. Neden kuşlar? Bu tema, sergide nasıl bir anlam taşıyor?

Sergi adını Laurie Anderson’un şarkısından alıyor: “Beginning of Memory”. Şarkının sözlerine göre, dünya bir gaz ve toz bulutu olarak değil!, sularla ve kuşlarla dolu başlıyor. Yalnızca suyun olduğu bir dünyada kuşlar mutlu yaşıyor, fakat zaman içinde inecek toprak olmaması onları huzursuz etmeye başlıyor. Derken içlerinden ölenler oluyor ve ölülerini gömecek toprak bulamayanlar, kafalarının içini açıyor, kayıplarını buraya gömüyor; hafıza işte böyle başlıyor. Başka türlü ifade etmem gerekirse, sergi hatırlamak ve unutmak, hatırlayamamak ve unutamamak, hatırladığımızı ve unuttuğumuzu zannettiklerimizin en hazırlıksız olduğumuz zamanlarda türlü aldatıcı kılıklara bürünerek karşımıza çıkmaları üzerine. Ayrıca elbette yalnızca hatırlamak değil, “hatır” üzerine de. Fakat Anderson’a hürmet ile yola çıktığımız için, tüm bunlar kuş öyküleri ile ifade ediliyor…

Bu bir ara soru gibi olacak, serginizi üç kere ziyaret ettim. Üçüncü ziyaretimde ise seramik sanatı kadın sanatçıların ellerinde başka bir noktaya ulaşıyor - diyerek ayrıldım. Serginizin benim zihnime böyle bir katkısı oldu. 

Yaşasın! ve Eyvah! Demek gelecek planlarımızı feci şekilde açık ettik:)

Abidin Dino, Mayıs 68 Dizisi, 1968, Kağıt üzerine mürekkep, 65*50 cm, Galeri Nev’in izniyle.

Ankara’da güncel serginiz 40 yıl önceki ilk serginize uzanıyor. Abidin Dino’nun "Bir Olay Anımsıyorum" sergisinin başlığıyla 16 farklı sanatçının işleri bir araya geliyor. Bu süreç nasıl işledi?

1984’te, Galeri kurulurken ve Abidin Dino ile ilk sergisine hazırlanırken pek çok mektuplaşma olmuş, bunlardan birinde Abidin Bey, “Domatesler”i sevmezseniz sergiye koymayabilirsiniz fakat bu durumda metinden domateslerle ilgili satırları çıkarın diyor. “El” sergisinde sayısız elin yanı sıra domatesler de sergileniyor, hatta sergiden seçilen ve ipek baskı ile çoğaltılan desenler dosyasına dahil ediliyor; ancak yine de metinde sözü geçmiyor ve geçtiği o ilk metin ne yazık ki arşivlerde yer almıyor. Ellerin arasındaki bu açıklanamaz, olabildiğince Japonais domates natürmortları, sergiye, Dino’nun pratiğine, NevArşiv’in titiz kayıtlarına ve başkaca pek çok şeye meydan okuyarak var oluyor. Acaba ilk sergideki özgün çini desenleri kim satın almıştı? Bilmiyoruz. Fakat ipek baskılardan günümüze kalan otuz edisyon vardı; daha doğrusu bundan 7-8 yıl önce 100 baskının epeyce azaldığını fark edip bu kalanları satışa kapatarak saklamış idik. Sergiden evvel, bu baskıları, çoğunluğu galerinin kurulduğu yıllarda doğmuş sanatçılarımıza dağıttık, hepsi üzerlerine müdahaleler yaptılar. “Müdahale” sözcüğü biraz kaba belki, Abidin Dino ile sohbet ettiler demeliyim. Senin soruların, benim cevaplarım gibi…

Neden bu iki güncel sergi ayrı başlıklara ihtiyaç duydu?

Sanıyorum her ikisi de kırkıncı yıl hatırına, kırk yılda bir kurulacak cinsten sergiler olsa da bambaşka ruhlar taşıyorlar. “Hafızanın Başlangıcı” aslında ömürlük, biraz ağır, hatta belki can acıtıcı bir sergi. Abidin Dino’nun arşivdeki ilk mektubundan başlığını aldığımız “Bir Olay Anımsıyorum” ise hatırlamanın daha günlük, romantik, daha bir kahve ve kırık yıllık hatrına ilişkin… 

Galeri Nev’i nasıl tanımlarsın? Şu anki programınızda hangi sergiler ve projeler yer alıyor?

Galeri Nev’i benim tanımlamam güç ama başkalarının şöyle tanımlamasını isterdim: Devamlı katmanları arasında dolaşıp duran bir kurum; farklı kuşakları, yaklaşımları, malzemeleri, ifadeleri, ölçekleri hem sergi programının genelinde, hem sergilerin tek tek özelinde yan yana getirerek sürekli ilişkilendiren, ilişkileri sürekli bozan…. Bir de şu anda ve gelecekte, tüm düşlerimizde / düşüncelerimizde sanatçı kadınların üretimlerinin fark edilmesi ve tarihe kayıt edilmesinin öncelikli olduğunun altını defalarca çizmek isterdim; sen çizdin bile tabii…

İçinde bulunduğumuz zor koşulları göz önünde bulundurarak, Galeri Nev’in gelecek yılları için nasıl bir öngörün var? Hangi yönlere odaklanmayı planlıyorsunuz?

Yönleri bilmiyorum, fazlaca planlamıyorum, daha doğrusu geçmişe kıyasla fazlaca farklılık göstereceğini sanmıyorum. Sadece güveni korumayı amaçlıyorum. “İçinde bulunduğumuz zor koşullar” zannediyorum hepimiz için gittikçe derinleşen, derinleştikçe tespit etmesi zorlaşan ve hızla her yere sirayet eden bir güvensizlik hissi ile tanımlanıyor. Bu zehrin Galeri’ye sızmamasından başkaca bir gelecek planım yok. “Kırlangıcın yuva yaptığı yere talih konar” sözü ile Kırlangıç Sokak’a taşındıktan sonra karşılaşmıştım. Kırkıncı yılı bu iki sözcük etrafında kurdum, “Yuva” ve “Talih”; dilerim gelecek bunlardan ibaret olsun.


Galeri Nev, photo by: Ertan İyiaksu, by courtesy of Galeri Nev.

From the cherry tree, Crème de Menthe and Yok to Kırlangıç Street: A Stream of Memories


A conversation with Deniz Artun

border_less / Huo Rf

7 minutes read

In retrospect of those 40 years, what seems to have passed by without you realizing?

As of today! It has been 40 years and also 40 days since the opening of our celebratory exhibitions that premiered in Istanbul and concluded in Ankara. Looking back, first thing I realized to have passed me by was my childhood. As if I had forgotten that I was a child and I was supposed to run and play games in the gallery space. I remember the garden, the cherry tree, crème de menthe, the butterfly hunting kid next door, the storage, the smell, a postcard by Yüksel Arslan, a shadowlike dog called ‘yok’… and in the presence of artists such as Tiraje Dikmen, Behçet Safa, Alev Ebüzziya whom I grandly admired and followed, I had forgotten to be childish, as if I simply did not exist.

What was it like going through a 40 year old archive? At the end of the day, what did you experience?

I found out that my personal being was entangled with our corporate identity a little bit too much, making things too knotty to sort out. I plan to spend the next 10 years of my life trying to find out if that had a positive or negative effect on me. Aside from that confusion, I realised that the archive was and would always be too deep and layered in a very surprising way! Like an endless treasure with fresh offerings every single time. There has been inevitable times that I was afraid of this vastness and the depth felt like chaos. However, the incredible gems that I stumble upon every once a decade make it all worth it. I know that a piece I just saw would go back hiding until who knows when. I can’t wait to relive those memories maybe in another 40 years’ time.

As an art gallery, being able to withstand such an ambitious amount of time is remarkable. Especially in a dynamic region as ours, I do not necessarily believe in recipes for success but I would still like to ask you about your motivation. How did you manage this pursuit of success for such a long time?

I think my main motivation has been downsizing the gallery, especially during the last 10 years. Since moving the gallery space to Kırlangıç Street, I have tried to remain within the boundaries of a family business and its sincerity. I feel that by working with our friends, befriending people whom we work with and connecting with our community, I was simply trying to ‘be home’. Providing a home not just for me, but for all the people that we have crossed paths with has been quiet a motivation. While doing so, I have hoped to be ‘from here’, present and Turkish as much as possible but also shelter ourselves from what you describe as ‘dynamic’. Just like a shelter from the storm in a remote cave and its inhabitants.

Galeri Nev’s group exhibition titled Beginning of Memory, took place in Ark Kültür Space and the main theme was birds. What significance do these birds have from an artistic point of view?

The title was inspired by a Laurie Anderson song with the same name; Beginning of Memory. The lyrics claim that the world was a ball of water and birds instead of gas and matter (as we were taught)! At first, birds are really happy in this planet with only water surrounding them. But with time, they get more and more anxious as they do not have any lands to rest. Then some of the birds die, other birds obviously can not find any land to bury them so instead, they open up their skulls and bury the dead in there. That is how the memory begins. So the exhibition is, in other words, about remembering, forgetting and coming across the different disguises of multiple things that we think we forgot or could not remember. Also, respect is one of the other themes as well as recollection. As our starting point was a tribute to the great Anderson, stories in this exhibition are presented through birds.

Yıldız Moran, Fountain in the Rose Garden of the Zoo, Lisbon, Portugal, 1952, Gelatin silver print, 24.5*19.5 cm, Unique, Vintage, by courtesy of Galeri Nev

This is not really a question but more of a personal side note; I have seen this exhibition three different times. After my third visit, I could not help but think that the art of ceramic turns into a divine medium through the hands of female artists. That was what I took from that exhibition.

Yay! and oh no! That means we gave some spoilers about our upcoming projects.

The current exhibition in Ankara is a reference to Galeri Nev’s first exhibition 40 years ago. Under the title ‘A Memory Surfaces’, the group show consists of 16 artists. How did you come up with the idea for this exhibition?

In 1984, as the gallery was installing Abidin Dino’s works for our first ever exhibition, there was quite an amount of correspondence. In one of his letters to the gallery, Mr. Dino says that his work titled ‘Tomatoes’ might be left out of the show if the gallery does not like it. However, he warns us that the corresponding part should also be left out of the press release text. The ‘Tomatoes’ ends up being exhibited among numerous variations of hands, as the show is titled ‘Hands’, and it also gets printed as part of the main file together with his other works. Unfortunately, the part regarding ‘Tomatoes’ is omitted from the text and our archive. Thus, those unexplained still live paintings of tomatoes continue their Japonais existence among other drawings of hands, challenging Mr Dino’s practice, gallery’s archive and many other things. We still do not know who acquired the original tile drawings from this first exhibition but we did have 30 editions of silk prints left. It was actually 8 years ago when we realised we did not have many left so we decided to keep them instead of selling. Before our current exhibition, we handed out those remaining prints to our 16 artists (who are around the same age as our gallery) and they all had their own interventions on the prints. The word ‘intervention’ might be a bit too harsh, so I should rather say they all had their own personal conversations with Abidin Dino. Just like this conversation of ours right now…

What was the reasoning behind the two separate titles of these two current and similar exhibitions?

Well, even though both exhibitions are a celebration of our 40 years as Galeri Nev, they actually feel and represent different ways of being. While ‘Beginning of Memory’ is timeless, a bit heavy and almost painful, ‘A Memory Surfaces’ which is titled upon the first letter of Abidin Dino in our archive, is more like a romanticised version of having Turkish coffee and chatting with your beloved.  

How would you describe Galeri Nev? What about your upcoming projects?

It is a bit hard for me to describe it, but I would like others to do so by saying that it constantly changes and communicates among its own layers and connecting different generations, approaches, techniques and expressions. In terms of exhibitions, I would imagine that the gallery associates and disassociates itself with all directions it has welcomed over the years. As for upcoming exhibitions, I can confidently say that female artists and their production shall be more dominant and take their glorious place in our gallery’s artistic history.

How do you see the future of Galeri Nev considering our current and difficult climate? Which ways can the gallery expand to and focus on?

I do not see a clear path, nor do I plan meticulously. But I can say that it will resemble our own ways of the past and assure the confidence in us and our artistic approach. What I gather from a ‘difficult climate’ is a vast feeling of insecurity that imposes itself on everyone and everywhere with enormous speed. The only plan that I happen to have is to keep the gallery safe from this feeling of insecurity. I came across the saying ‘Luck favours the prepared shorebird’ right after we moved into Kırlangıç Street (the exact kind of bird in the saying). Thus, I planned our 40th year anniversary based on the two references; a house and luck, both of which I pray to be parts of our future.

Translation: Toprak Coşkun Deniz