evdeyim ama sakin olamayacağım champ...
Vardal Caniş ile sohbet
border_less
3 dakika okuma süresinde
Evlerde kaldığımız bu süreci kendi açından baktığında nasıl algılıyorsun? Bütün okudukların, kıyamet senaryoları, astroloji vs. tüm parçaları bir araya getirdiğinde nasıl tanımlamak istersin veya bir tanımlama için erken mi?
İlk önce idrak edemedim durumu. Çin'de, İtalya'da olan gündemi de takip etmediğim için durumun nerelere gitmekte olduğunu fark edememiştim. Sonrasındaki en yoğun hissettiğim şey belirsizlikti ve bu anksiyete halini aldı. İlk haftalarda her sabah kalkıp ağlıyordum. Ağlıyorum çünkü, çok yoğun kayıplar yaşanıyor ve benim henüz terapim bitmedi, ailemle aramı düzeltmeden onlara bir şey olsun istemiyorum. Daha doğru düzgün hiçbir şeyi konuşamadık... vesaire... Bu ölüm korkusu ile birlikte ilişkimiz daha hızlı düzelmeye başladı bu arada, sanırım bu iyi bir şey. Tabii ki insan her şeye çok kolay alışıyor, endişe ve panik hali geçince -ölüm konusunu düşünmekten yorulunca yani- oldukça tempolu bir çalışma sürecine girdim. Bir sürü yeni fikir, proje, şu bu ... ve hala zamanın bana yetebildiğini sanmıyorum. Yoğun bir yetersizlik hissediyorum. Zaman algımda şöyle bir kırılma yaşıyorum; sanki zaman/hayat bir süreliğine durdu, bu süreçte yaptığımız her şey zamanın önüne geçmemize yarayacak. Karantina süreci bitip de günlük rutinimize başladığımızda masanın üzerinde bir sürü çalışılmış-bitmiş iş göreceğim ve bunlar uzun bir "cumartesi-ertesi" gününde hazırlanmış gibi olacak böylece. Bu kadar çok üretme çabamın bir sebebi de ekonomik güvensizlik. Fakirlik de artık karantina gibi farklı yaşanıyor. Karantinadayız ama herkesle görüşebiliyor ve sosyalleşiyoruz. Fakir olmak da, sırtında bir aba ayağında bir çarık olması demek değil. Ekonomik olarak berbat halde bir dünya var. Sürekli ertesi gününü düşünmek durumundasın, ama Zenon paradoxu gibi o rahata ereceğin ertesi gün asla gelmiyor. İşte tam bu süreçte biraz nefes alabilmek için galiba astroloji ile haşır neşir olmaya başladım. Gelecek güzel günleri, gökyüzünde yalnız gezen yıldızların haberdar etmesini bekliyorum. 2020'den umutsuzuz ama 2021 de iyi olacağımızı söylüyor astrologlar. Ben de distopik bir hale gelen dünyamıza, sabredecek bahaneler buluyorum kendime. Ve evet bu salgın sonrası "hiçbir şey normale dönmeyecek çünkü "normal" problemin ta kendisiydi" diye kendimi telkin ediyorum. Umarım hiçbir şey eskisi gibi olmaz. İçinde bulunduğumuz ana bakıp gelecek öngörmek mümkün değil bence. Ama tüm bu berbatlıkların da diğer her şey gibi geçeceğini biliyoruz. Daha iyiye gitmesini umuyorum sadece. Herkesin terapiye ihtiyacı var bence. Bu imkan eşitsiziliğini hiç anlamıyorum mesela. Bu kadar zenginlik ve bu kadar fakirlik? En basitinden aptalca bir şey bu. Çocuksu bir hayal denilmesine çok sinirleniyorum, 8 yaşındayken de bunu düşünüyordum hala bunu düşünüyorum. Açıkcası aptallığa tahammülüm yok, evdeyim ama sakin olamayacağım champ...
Şu sıralar farklı sanatçı kitabı projelerin var, bir de dışardan aldığın işler var, nasıl bir üretim dönemindesin? Evde olmak üretimine engel oluyor mu, besliyor mu?
Karantinanın iyi taraflarından biri üretim konusunda bana şunu göstermesi oldu: "eşşek gibi çalışacaksın canişko."
Tüm o erteleme bahaneleri, uygun koşulların oluşmasını beklemekler... bir anda anlamını yitirdi. Evden çıkma imkanın yok ve bunun ne zaman biteceğini bilmenin de. Bugün dışında, kurgulayacağın bir gelecek şu an yok. Eğer zaten şu dönem de bir şey yapamıyorsan, bu zamansızlıktan değil tutkusuzluktan belli ki. O yüzden başıma yeni yeni icatlar çıkarıyorum... bir belgesel yazdım babaannemle ilgili, yeni bir dergi hazırlamaya kalkıştık bakalım, podcast mi yapsak diye bi hevesler içindeyiz diğer taraftan... Hala da zaman yetmiyormuş gibi telaşlıyım. Muhakkak birkaç iş bitirmeye çalışıyorum her gün. Bağlama öğrenmeye başladım. Garip bir biçimde de kolay öğreniyorum. Dışarıdan aldığım işleri yapıyorum. Kendi sanatçı kitabımı hazırlıyor, bir çizgi roman üzerine uğraşıyorum. Sisyphus gibi hissediyorum kendimi ama, taşı tam gediğine koymak üzere gibi, yine de yakın hissettikçe de uzaklaşıyorum. Telaşımın sebebi de bu sanırım. Kendimle kalmak bütün bu düşünceleri de eğip bükmeyi getirdi bana, deli gibi yaptım kendimi herhalde. Bi yandan da kendisiyle kalmayı hiç denememiş dahi olan insanları çok merak ediyorum mesela, nasıl bir deneyim yaşıyorlar? Ben fazlaca alışır mıyım buna diye düşünüyorum. Patlıcanları tuzlu suya yatırıp onlarla konuşuyorum. Bir sürü başka diyalogdan daha tatmin edici bazen (:
Atölyen Kanlıca'da kendi kişisel karantinandasın, farklı mekanlarda yaşıyorsun, biraz anlatmak ister misin?
Ben normalde Moda'da oturuyorum. Kanlıca'da iki katlı ahşap bir evde yaşıyor arkadaşım, atölye olarak kullanabilirim diye düşünmüştüm, geçen yazdı. Bütün malzemelerimi taşıdım. Depremden sonra anksiyetelerimin coşkusuyla da Kanlıca'da yaşamaya başladım. Akşam daha huzurla uyuyorum. Karantina için de harika bir muhit, sayfiye yeri gibi zaten, sahilde yürüyüşler, mezarlıkta boğaza karşı kitap okumak, günlük tutmak, resim yapmak... Hatta çok ilginç bir şey oldu... -bu ekonomik eşitsizliği sorgularken özellikle- boş bir mekan buldum. Bir ev. Kimse yaşamıyor. Bırakmışlar, belli ki çok ortaklı olduğu için öyle ortada kalmış bir ev, deniz manzaralı, muazzam bir yer. Oraya girdim gizlice. Şarap, su, sandviç, resim malzemelerim, A.H.Tanpınar kitabım, bilgisayarım... gidiyorum çalışıyorum. Garip bir aidiyet de hissediyorum. Kimse yok. Tehditlerden de çok uzaksın. Bu son söylediğim özellikle önemli benim için. Kendimi hiç güvende hissetmiyordum zaten. Can güvenliğimle ilgili bir kadın olarak benim zaten hep endişem var ki? Anıtsayaç.com'u takip etmekle, korona ölümlerini takip etmek arasında dağlar kadar fark yok. O yüzden korona beni kötü etkilemedi belki de -ailemle ilgili endişelerim dışında- ben zaten gündelik hayatımda can güvenliğimden endişeliydim. Ben zaten evden çalıştığım için rutinim de değişmedi. Benim koşullarım tamamen aynı. Birkaç sene önce euro daha 3tl'yi geçmemişti, Italya ve Floransa'da bir yaz geçirdim. Döndüğümde orada ne kadar güvende hissettiğimi fark etmiş ve oldukça sarsılmıştım. Bu küçük işgal evimde de aynı şeyi hissediyorum. Kimse ulaşamazmış, bana zarar veremezmiş gibi. Şunu da düşünüyorum, tüm bu karantina süreci yaşadıklarımı daha canlı hatıralar haline getiriyor. Normal bir günden daha anlamlı artık dışarıda yürümek, mezarlıkta gezmek veya bir eve gizlice girip orda kitap okumak, güneşlenmek... vesaire.
Karantina bittiğinde (-ki ön göremediğimiz bir süreç) ne yapmak istersin?
Tatile gitmek isterim. Tek başıma güzel ufak bir sahil köyü, rakı içiyorum. Güneş batıyor, güneş doğuyor rakı içiyorum. Sevdiklerim hayatta. Çocukkenki o boş günlerdeki gibi, ardını arkasını düşünmeden yani. Karantinada da bunu yapıyorum aslında. Ben sarılmaları ertelemeyi değil ama kendi karantinamı sevdim baya.